Konusu: ”The Good Place, öldükten sonra kendisini The Good Place adlı yerde bulan Eleanor’un yaşadığı maceraları konu ediyor. Dünyada pek de iyi bir sicile sahip olmayan Eleanor, buraya yanlışlıkla gönderildiğini fark etse de bunu çevresindekilerle paylaşmaz. Ne var ki Eleanor’un gelişinden sonra kasabada işler rayından çıkmaya başlar ve Eleanor, komşuları Chidi, Tahani ve Jason ile birlikte sıradışı maceralara sürüklenir..”
IMDb: 8.2
Böylesine mükemmel bir dizinin popüler olmaması beni üzdü.
Konusu öyle güzel ve farklı ki işlenen her detayda bir yere atıf, bir metafor veya sembol görüyorsunuz. Senarist ve yönetmenlerinin kesinlikle farklı bir açıyla bakarak düşüncelerini kameraya aktardıklarını net bir şekilde anlaşılıyor. Hemen hemen her konuya bir atıf var, mutlaka her bölümün bir repliğinde bir kişi/konu eleştiriliyor. Böylesine dolu ve sürekli çıkarım yapabileceğimiz dizi bulmak çokta kolay değil.
Dizinin konusu bir kere kendi içerisinde en net tâbir ile ”aykırı”. Bu nedenle dizinin bütünü de konusuna hizmet etmeyi başararak aykırılığı en uç noktaya kadar bizlere yaşatıyor. Her bölümü ayrı ayrı okuması yapılıp, alt metinleri çıkartılası küçük küçük notlar alınası, kimi sahneleri defalarca izlenip gülünesi derken topladığımızda tadından yenmeyen bir dizi ortaya çıkıyor.
Konusuna biraz daha değindiğimizde tüm insanların merak ettiği ”Ölümden sonra…” kısmını eğlenceli bir diller anlatan ama anlatırken de eleştiren, düşündüren biraz da iğneleyen bir yapıda.
Oyuncu kadrosu bir durum komedisi (Sitcom) tarzına uygun kalitede olduğu özellikle Kristen Bell’in renk kattığı çok eğlenceli bir seyir keyfiyle seyirciye aktardıkları bir kadro.
Günün stresinden uzaklaşmak, uzaklaşırken de düşüncelere dalmak isterseniz kaçırmamanız gereken (özellikle ilk sezon) bir dizi.
”Artık öldüğümüze göre biraz yaşayalım…”
İyi seyirler.