Konusu: ‘
”Giderek birbirlerinden uzaklaşmış olan iki kız kardeş, şeytani güç altındaki ölülerin istilası altında kalırlar. Hayatta kalabilmek için yapmaları gereken, aralarındaki farklılıkların üstesinden gelmektir. ‘‘
IMDb: 6.8
Yorumum:
Yorumuma Evil Dead bilgiseli ile başlayacağım çünkü bu filmi anlayabilmek veya değerlendirebilmemiz için geçmişine inmemiz gerekiyor.
devam ediyorum…
Aslında serinin ilk filmi 1981’de ”Evil Dead” adıyla çıkmıştı. Yönetmen Sam Raimi öyle vahşet içeren bir film çekmişti ki bir sürü ülkede yasaklandı veya sansürlendi. Bu başarısını devam ettirerek seriye devam etti ve sırasıyla Evil Dead (1981) – Evil Dead II (1987) ve Evil Dead III : Army of Darkness (1992) filmlerini çekti ve korku sinemasında adeta ”kült” sayılabilecek bir tarzı yaratmış oldu.
Aradan geçen 21 yılın ardından Evil Dead serisi yeniden uyarlandı ve Fede Álvarez yönetmenliğinde 2013 yılında Evil Dead perdeye çıktı ve 17 milyon $ bütçesiyle film 97.5 milyon $ hasılat yaparak başarıyı yakaladı (bkz. kaynak) ve yine aradan 10 yıl geçtikten sonra bu sefer korku alanında kendini kanıtlamak isteyen yönetmen Lee Cronin ”Evil Dead Rise” olarak sinemaya taşıdı. Yani bu izlediğimiz filmin 42 yıllık bir geçmişi var demek yanlış olmaz.
Filme gelecek olursak Evil Dead serisini bilen bilir ki çok kanlıdır, vahşeti öyle böyle göstermez (yukarıda bahsettiğim gibi boşuna ülkelerde sansürlenmemiştir) bunu bildiğinizde Evil Dead Rise filminde şaşırmıyorsunuz çünkü beklenen oluyor, her yer kan…
Biz sinemanın son seansına (22:15) aldık ve salonda yalnızca biz vardık bu yüzden filmi daha rahat (vahşet sahnelerinde ”yok artık” diye bağırarak) izleme şansımız oldu ve bu süreçte başlayan gerilimle hiç sıkılmadan filmimizi izleyebildik. Buna dayanarak korku demeyelim de daha çok gerilim tarzı arayanlara cevap olabilecek nitelikte bir yapım.
Yorumumun bu kısımdan sonrası spoiler içermese de (Anlatımım için gerekli örneklerde filmin akışına etki etmeyecek derecede spoiler vardır) kısmen anlamsal analiz yaptığım için filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.
Öncelikle sinemada biliyoruz ki kötü şeyler başında erkek olmayan kadınların başına geliyor. (Bu saçma düşünce tarzı sinemaya en etkin şekilde ve kült kabul edilen The Exorcist (1973) filmiyle girdi ve bundan sonra çıkan neredeyse tüm korku filmlerinde boşanmış, dul kalmış kadınların başına şeytanlar musallat olmuştur) Aslında son dönemlerde feminizm sinemada da popüler olsa da (Kadın süper kahramanlar, kadın kurtarıcılar…) anlaşılan o ki 2023’te bile korku dünyasında hâlâ ataerkillik iş yapıyor bunu şöyle repliklerle anlayabiliriz; ”Baba gelecek bizi kurtaracak.”
veya şöyle bir görsel de ekleyeyim;
birinin babası götürecekse sıkıntı yok, ortamda bi erkek olmalı çünkü.
Bu çağ dışı düşünce tarzını bir kenara bırakıp filmin daha derinlerine indiğimizde evini geçindiremeyen dövmeci bir anne karakter görüyoruz ama ”anneliği” sadece biyolojik olduğunu belli edecek tarzda; dağınık ve bir o kadar da pis bir ev, gotik tarzını benimsemiş erkek çocuğu, sorumluluk almaya çalışan büyük kız çocuk ve toz pembe yaşamaya çalışan en küçük kız çocuğu. Karakterlerimiz oldukça ”uçlarda” diyebileceğimiz dağılmış bir aile yapısına sahipler ve bunun en büyük etkeni ne? Babaları boşanıp başkasına gitmiş.
Filmin aslında tüm temelini ”Aile” kavramına oturttuğunu söylemek yanlış olmaz. Dağılmış ama yine de bir arada duran ailenin bir diğer üyesi de kimden gebe kaldığını bilmediğimiz yine ortada erkeği yok diye başına kötü şeyler gelecek olan Beth karakterimiz (Annelerinin kız kardeşi) bir ”iyi anne olacaksın” dayatması da filmimiz en toz pembe karakteri en küçük kızdan geliyor;
Tamam belli ki yönetmenimiz gelenekselci ama başka bir fikir daha olmalıydı, daha derin bakabileceğimiz bir metafor, sembol bir söylem, bir şey… ama yok aile böyle, aile şöyle.
Konumuz kitaptan gelen kötü ruh/şeytan olduğu için tabii dini dokundurmalar kaçınılmaz oluyor. Şeytanın içine girdiği ana karakterimiz Ellie zaten inançlı biri değilmiş. Yani inançlı olmaması şeytanın o kalabalık aileden ilk onu seçmesinde bir etken. İnançlı olma önermesini ters psikoloji ile vermeye çalışan yönetmenimiz yine klişeden uzaklaşamıyor.
” -Dua edebilir miyim? +O inançlı değildi.”
Genel olarak baktığımızda yaratılan atmosferin zaten ”Şeytan buraya gelmesin de nereye gelsin?” dedirttiğini görüyoruz. Bu gotik havanın aile önermesini desteklemek için yaratılsa da şeytanla birleşince çok abartılı olmuş.
Toparlayacak olursam; konusu her ne kadar klişe olsa da farklı tarzıyla (cüretkar vahşet) kendini kanıtlamış bir seri filmi.
Maalesef oyunculukları “Haber sonrası filmi” diyebileceğim kalitedeydi. Özellikle çocuk oyuncuların yaşanan olaylar karşısında daha tepkili (duygularını daha net aktarmaları ve daha az soğukkanlı) olmalarını isterdim. Gerçekçiliği daha net yaşardık ki filmin bence en orijinal çekim sahnesi olan kapı dürbününden aktarılanlardı hem gerçekçi hem de sıra dışı bir çekim tarzıydı. Bu çarpıcılığı destekleyecek bi oyunculuk kalitesi yoktu.
Minik alt metinleriyle (çok derin olmayan) izlemesi çoğu zaman zor (vahşetten ötürü) ama deneyimlenesi bir gerilimdi.
Bol kanlı, kusmuklu bir filmle karşı karşıya kalacaksınız ona göre hazırlanıp play tuşuna basın derim.
İyi seyirler.