Hep söylediğim bir söz var ”Derdi olmayan yapım yoktur” diye. Bu söylemden yola çıkarak izlediğimiz; film/dizi/animasyon ne varsa önce derdini anlayabilmeliyiz.
Peki derdini nasıl anlayacağız?: Yönetmen genelde ilk dakikalarda derdini ortaya koyar siz ekranda belki arabaların uçtuğunu, kıyametin koptuğunu görürsünüz ama bunları yapan karakter belki de ”Yalnız, kimsesiz” biridir evet bu bir dert. Yönetmen tüm filmi bunun üzerine kurgulamaya devam eder; biri çıkar güvenebileceği bile ama karakterimizi sırtından vurur ”Güvensizlik” olgusu meydana çıkar yani dert meydana çıkar.
Genelde ilk dakikalarda sunulduğunu söylemiştim fakat sunulmadığında ne olur? Ortaya daha karışık bir şey çıkar ”Birden fazla dert.” Yönetmen daha ilk dakikadan anlatmak istemez dertlerini ve anlatmak istediklerini tabana yayar bunu repliklerle, ufak sekanslarla yavaşça verir ortada bir dağ çıkarır sonra da bunu yavaş yavaş çözümler yağmur yağıyorsa, fırtına kopuyorsa diner, güneş açar her şey çözülür klasik anlatı sinemasının öğütlediği düzen bu şekildedir.
İzlediğimiz yapımda kendimizce temellendirdiğimiz sorunu zaten birisi oraya koymuştur. Hiç bir yapım yoktur ki spontane çekilip bir hikayeyi anlatabilsin. Bir hikayeyi anlatmak için görsel sanat gerekir. Bu şu demek; gördüğümüz her şeyi oraya koyan birisi var ve bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Sorunu temellendirdikten sonrası ise işimiz kolaylaşıyor ve yapımı o zaman okumaya başlayabiliyoruz. Az önce ki örnekten gidelim; yalnızlık. Bir bakmışız ki nefes kesen aksiyon filminin alt metini yalnızlık. Repliklerde gizli olan alt metinler, yaşam alanında bulunan eşyalar, karakterin psikolojisi…derken çözümleme çorap söküğü gibi gelmeye başlıyor ve işte o zaman gerçekten ne izlediğimizi bilebiliyoruz.
Bazen yönetmenler asıl derdi üzerine duvarlar örer. Şöyle örneklendireyim; Breaking Bad dizisinde ana hikayemiz uyuşturucu işiyle para kazanmaya çalışan karakterimizin yaşadıkları, alt hikayemiz Walter White karakterinin ailevi sorunları (Dizi biraz uzun soluklu olduğundan yan hikayelere değinmeyeceğim), düğüm notamız başarıp başaramayacaklar. Buraya kadar yönetmenin ördüğü duvardaydık peki yönetmen hangi derdinin üzerine duvar ördü? Uzaktan baktığımızda Walter ailesi için para kazanmaya çalışıyor ama alttan alttan aslında ”Tanrısallaşma” egosuna kapılıyor. İnsanın kendini parayla ”Tanrısallaştırması” yani metalaşmaya ağır göndermeler yapıyor. Walter’in Jessie ile arasında ki ilişki kimi zaman kendi ailesinden önde geliyor. Baba olmayı hayatın ona sunduğu ile değil, kendi seçtiği bireye karşı yapıyor burada fatalizm (kadercilik) göndermesini bulabiliyoruz. Yani yönetmen ördüğü duvarların ötesindekini önümüze koymuyor, görüp görmememiz bizim elimizde.
Peki siz yeterince görüyor musunuz?
İzlediğimiz yapımları neden ve nasıl okumalıyız?
İlgili Seçenekler