Hayatımda izlediğim en enfes filmlerden birisiydi en son ne zaman bir filme bu kadar tutuldum bilmiyorum ama günümüzde bile da kült olabilecek böyle bir yapımın olması beni çok sevindirdi. Hâlâ kültür endüstrisine uymak yerine gerçekten sanat filmi yapanların olduğunu görmek, bir şeylerin deneniyor ve ortaya böyle harika bir iş çıkarılabileceğini görmek bence cesareti olmayan diğer söz sahiplerine örnek olup bu gibi işlerin çoğalmasını can-ı gönülden isterim.
Fragman için tıklayınız.
Yorumumun bu kısımdan sonrası spoiler içermese de (Anlatımım için gerekli örneklerde filmin akışına etki etmeyecek derecede spoiler vardır) kısmen anlamsal analiz yaptığım için filmi izledikten sonra okumanız daha iyi olacaktır.
İmgelerle dolu en kült yapım bana kalırsa ”A Clockwork Orange” filmidir ama Everything Everywhere All at Once vitesi öyle bir arttırıyor ki sembolizm, metafor, kültür endüstrisi, kimlik arayışı, standartlaşma, kapitalizm… ve daha bir çok söylemi kendi içerisinde öyle bir harmanlıyor ki koltuğa yapışıp kalamıyorsunuz siz de hikayenin peşinden koşmak zorunda kalıyorsunuz yoksa yakalayamıyorsunuz evet seyirci olarak hikayenin peşinden koşmalıyız burada bile film bize hayatın kendisini anlatıyor ”Durma!”
Matrix filminden bildiğimiz evrenler arası yolculuğun dana İnception tarzına (Basit bir aletle evrenler arası atlama/sıçrama) evrildiğini görüyoruz. Yönetmenin bunu bile basitleştirirken; insanların gözünde neredeyse imkansızlaştırdığı bu olayı telefon kadar minicik bir ekrana ve her yerde bulunabilecek iki tane kulaklık benzeri bir aletle yapmış olması bizim devasâ imkansızlıklarımızın aslında ne kadar basit ve küçük olabileceğini bize anlatıyor. Bu basitliğin içinde hayatın karmaşası aslında hayatın bize getirisi mi yoksa bizim hayata yüklediğimiz anlamın mı bunu sormamızı sağlıyor.
Düğüm noktasını oluşturan Evelyn’in kızı Joy’un filmin daha en başında neredeyse hipnotize olmuş şekilde içi dolu bir çamaşır makinasını izlediğini görüyoruz yani daha ilk dakikadan Joy’un kendini o görüntüde bulduğunu, yaşadığı içsel karmaşıklığın somutlaştırılmış hâli olduğunu anlıyoruz. Aynı metaforik anlatının çok yaygın olduğunu bilsem de bana Get Out (Kapan) filminde ki Chris karakterinin arabalarıyla vurup öldürüldüğü geyiğe bakışını anımsattı Chris’te bakışıyla kendini o geyiğin yerine koyuyordu. Yönetmen bu yaygın sinema anlatı dilini bir üst seviyeye de çıkararak somutlaştırmayı filmin tabanına yayarak her anda her yerde göstermeye gayret etmiş bu sayede Joy’un içsel karmaşası çok daha görünür hâle geliyor.
Evelyn’in atladığı evrenlerin bile anlamlar taşıdığını söylemek hiçte zor değil ama bu evrenleri okuyunca çok daha keyifli hâle geliyorlar. Her kararı başka bir evreni tetikliyor ve o karar yeni bir yaşam çizgisi çiziyor. Hayatta yaptığımız şeçimlerden ne kadar eminiz? Hayattaki seçimlerimizden veya seçeneklerimden diğerini seçmiş olsaydık ne olurdu? Peki en önemlisi yaptığımız seçimin seçenekleriyle olduğumuz anda yetinmek yerine yapmadığımız seçimlerin pişmanlığı ile yaşayabilmek mümkün mü? Bu seçim sorunsalını bile en net şekilde gösterdikleri yer; vergi memuruna gittikleri binanın asansöründe Waymond karakteri Evelyn’e sunuyor ‘’Asansörden indiğimizde ya sol tarafa dönüp denetim randevusuna katılırsın ya da sağa dönüp temizlik dolabına girersin.’’ diye seçeneği sunuyor sonuçta Evelyn sol tarafı seçse de bir şekilde yine sağ tarafı seçmiş gibi kendini temizlik dolabında buluyor. Burada bile kadercilere atıf yapıyor.
Benim en sevdiğim evren ”Sosis Parmaklar” oldu çünkü günümüz dünyasını öyle bir eleştirmiş, öyle güzel filme yedirmişler ki etkilenmemek elde değil. Bizi M.Ö 10.000.000’a getirip gösterdikleri görüntünün aslında günümüz olduğunu anlamamak maalesef içten bile değildi. Sosis parmaklı maymunların elleri normal olan olan maymunu öldürmesinin filmin tek derdinin hayat ve felsefi anlamsal arayış değil günümüzün sorunlarına da değindiğini içerisinde ‘’Her şey’’ olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Film bize bir şeyi anlatmaya çalışmıyor, içinde barındırdığı her şeyi algılatmaya çalışıyor. Benlik ve yaşam döngüsünü tüm çıplağıyla, tüm sorunlarıyla masaya yatırıyor tüm o karmaşanın içinde siz ne arasanız onu buluyorsunuz (Vergi beyanı için fişleri masaya döktükleri o karmaşayı hatırlayın işte o hayatın ta kendisi.) Taş oldukları, bence derslere konu olabilecek o sahne beni benden aldı:
‘’-Konuşma, burada endişelenecek bir şey yok. Sadece bir kaya ol.’’.
Toparlayacak olursam film hiçliği yani sözüm ona nihilizmi önümüze koyuyor ve bunu bir oyun hamuru gibi yoğuruyor bize de kendi diliyle (Bence yapılacak en güzel şekilde yapılmış) evrenin bir hiçliğe dönüştüğünü düşünsek bile kendi amacımızı, kendi sevgimizi ve hayatımızı seçimlerimizle, olduğumuz yer ile belirleyebiliriz. Evet bir hiçliğin içerisinde ‘’her şey’’ barındırabiliriz. Biz istersek kendi hiçliğimizi sevdiğimiz ve değer verdiğimiz her şeyle doldurabiliriz. Evrenin kendi bir hiç ise bizim kendi evrenimiz kocaman bir ‘’hep’’ olabilir. Sizin seçiminiz hangisi?
İyi seyirler dilerim.