Konusu: ”Ryan Reynolds’ın başrolünde yer aldığı Free Guy, hayata fazlaca pozitif bakan banka memuru Guy’ın, rutin bir şekilde gerçekleşen banka soygunlarından biri esnasında, bir açık dünya video oyununda NPC (Oyuncular tarafından oynanmayan karakter) olduğunu keşfetmesiyle gelişen olayları konu ediniyor. Sanal dünya oyununda bir arka plan oyuncusu olduğunu keşfeden banka memuru Guy, kendi hikayesinin kahramanı olmaya ve hayatını yeniden yazmaya karar verir. Sınırların olmadığı bir dünyada, çok geç olmadan artık kendi dünyasını kurtaran bir adam olmaya kararlıdır.”
IMDb: 7.1
Yorumum:
”Bu filmin benzer örnekleri var mı?” evet, hem de çok fakat Ryan Reynolds kalitesinde (bu tarzda kendi oynadığı karakterler hariç) çokta yok.
Gerçekten eğlenceli ve keyifli zaman geçirten bir proje olmuş. Mantık ve kurgusal hatalar olsa da Reynolds sayesinde çok takılmadan eğlencenize bakıp, görsel efektler karşısında etkilenerek izlemeniz kalıyor. Diğer oyuncular da bence filmin anlatım tarzının içerisinde neredeyse ”yeterli” diyebileceğim kadar iyiydi.
Filmin yapısal bütünlüğünü bir kenara bırakıp anlamsallığına indiğimizde ”Bu filmde bile anlamlar mı var?” diye soracak olursanız; ben ”anlam içermeyen” bir film olmadığına inanıyorum. Hiç bir film yoktur ki; yönetmenin bir derdini anlatmasın. Bir replikte, bir eşyada, sekansta… mutlaka bir yerde yönetmenin derdini ortaya koyan bir ”sorun” olur. Hatta bu çıkarımımı sinema literatüründe yer eden ‘‘Çehov’un silahı” prensibi ile açıklayabilirim; “İlk bölümde duvarda asılı bir tüfek olduğunu söylüyorsanız, ikinci ya da üçüncü bölümde o tüfek patlamalıdır. Eğer patlamayacaksa o tüfek orada asılı olmamalıdır.”
Yorumumun bu kısımdan sonrası spoiler içermese de (Anlatımım için gerekli örneklerde filmin akışına etki etmeyecek derecede spoiler vardır) kısmen anlamsal analiz yaptığım için filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.
Filmin açısından baktığımızda yönetmenimizin en büyük derdinin ”Kendini bulmak” olduğunu anlayabiliriz. Bunun yanı sıra gördüğüm en büyük etki ise ”Din.”
Ana karakterimiz Guy (dışardan bir etkiyle ‘yapay zeka kodu’) kendini bulup geliştiriyor. Salıncağa binmeyi, dondurma yemeyi, belirli standartlarda bir kadına aşık olmayı… seviyor. Bunları ”Kendi iradesiyle” sevdiğini düşünse de (Ne de olsa O diğer tüm NPC’lerden farklı, nerede olduğunun bilincinde) aslında ona verilenden başka bir şeyi sevmediğini görüyoruz yani kendi iradesi ile değil ”yaratıcısının” iradesini taşıyor. Yönetmen burada dinlere ağır bir gönderme yaparak ”Siz, size sunulan hayatınızı kendi iradeniz ile mi yaşıyorsunuz?” sorusunu alenen soruyor.
Kadın-Erkek ilişkisi anlamında daha ”erkek” merkezli bir yapı görüyoruz. Yani sorunun çözümü pekte kadının elinde değil. Erkek gücünü kullanarak bir şeyi çözmek için orada olmak zorunda bu anlatım tarzı son yıllarda popülerliğini kaybetmiş olsa da yönetmenin erkek ve muhtemelen ataerkil bakış açısı bize bu anlatımı sunmasını sağlamış. Keyifli zaman geçirtecek güzel bir yapım. Hem arkadaş ortamında hem aile ortamında izlenebilecek tarzda.
İyi seyirler dilerim.