Konusu: ”Yeni bir eve taşınmak için gizemli bir emlakçıyı takip eden çift kendilerini korkutucu bir labirentte bulur. Birbirinden farkı olmayan evlerin bulunduğu labirentte mahsur kalan çift, bu dünyadan olmayan bir çocuğu büyütmek zorunda kalacaktır.”
IMDb: 5.8 (İzleyenlerin ne izlediğini bilmemesinden kaynaklı olduğunu düşündüğüm komik puandır. Haydi gelin ne izlediğimizi beraber anlayalım)
Yorumum:
Uzun zamandır böylesi kaliteli bir deneysel bir yapım izlememiştim. Radyo, Televizyon ve Sinema bölümlerinde ”ders” niteliğinde izletilebilecek (Üniversitede olduğum zamana denk gelse kesin hocalarıma önerir ve sınıfça izlenilmesini sağlardım), üzerine saatlerce konuşulabilecek ender bir çalışma. Öncelikle filmin tamamen soyut anlam, sembolizm ve metaforik anlatım üzerine temellendirilmiş ve bu anlatımların bir kısmı seyirciye bırakılsa da (yoruma dayalı değişken anlamlar olduğundan) bir kısmı da ”Net anlatılmak istenilen” tarafı oluşturuyor. Yani hem sizin hayal gücünüzle sınırlı olan bir anlam derinliği var hem de literatür kasan bir anlamsallık.
Yorumumun bu kısımdan sonrası spoiler içermese de (Anlatımım için gerekli örneklerde filmin akışına etki etmeyecek derecede spoiler vardır) kısmen anlamsal analiz yaptığım için filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.
Detayına indiğimizde filmde düğüm noktasını oluşturan mesleğin seçimi bile aslında manidardır. ‘’Emlakçı’’ bu iş kolu insanlara ‘’Yeni bir yaşam alanı’’ yani yeni umutlar, hayat… vaat eder. Filmde burada eleştirdiği ilk konuya ağır bir gönderme yaparak ‘’Yeni bir hayat yok, hepsi birbirinin tekrarı’’ önermesinde bulunur. Gittikleri yerde gördüğümüz gibi birbirinin tıpatıp aynı evler, bahçeler ve eşyalar. Aslında diğer tüm insanların hayatları gibi… Bu önermesine ek bir de ‘’Aile olmak’’ olgusuna takılıyor hatta buna takılırken ‘’Ben kimim, ne yapıyoruz, gerçekte ne yapmalıyız, nereden nereye gidiyoruz…?’’ gibi felsefik soruları da soruyor.
Çiftimize bir ‘’erkek’’ çocuk verilip büyütülmesi isteniyor ve çocuk gelince her şey değişiyor. Davranışları garip, ne de olsa bir yetişkin değil. Aslında çocuk davranması gerektiği gibi davranıyor. Acıkınca bağırıyor, aile bireylerinin hal ve hareketlerini taklit ediyor, sorguluyor ve büyüyor. Burada aslında ‘’Doğal’’ olan çocuk gelişiminin aile ilişkilerine ne denli zarar verdiğinin (tabii film bu bağlamda olayı kendi tarzıyla manipüle de etmiş) yanı sıra çocuk-yetişkin tezine de dem vuruyor. Bu bariz göndermenin altında çocuğun izlediği televizyonun sembolizm anlatımı da enfesti. Çocuk televizyonda hipnotize edici bir görüntü izleyip duruyor, daha iyi bir anlatım olamazdı. Çocuklar televizyon (medya) dünyasını bizim gördüğümüz gibi görmüyor ve aslında gördükleri karşısında hipnotize oluyorlar, bilinçaltları etkileniyor ve ona göre de büyüyorlar. (25. Kare tekniği)
Aile olmayı ve çocukken hayatın kendisine ‘’birey’’ olarak dahil olmayı da aslında sert şekilde eleştiriyor. ‘’-Ben neyim, bu ne, burada neyim ben? +Annesin -Anne mi? +Evet. Oğlunu dünyaya hazırlayan biri. -O zaman bir anne ne yapar? +Ölür.’’ Hayat döngüsünü bu replikle özetlerken sizi de düşündürüyor. Aslında film, bir önceki replik örneğiyle bahsettiğim asıl derdini daha en başta yuvadan düşürülen ve ölen kuş ile hayatta kalan diğer yavruyu göstererek bariz şekilde gösteriyor.
Kültür endüstrisi üzerine çokça teorilerde bulunmuş Adorno’nun ‘’Standartlaşma’’ teorisini de filmde çok bariz şekilde görüyoruz. Hatta somut olarak; kendini tekrarlayan evler, her odada ev ile alakalı duvara asılı bir resmin bulunması, çocuğun büyüdükçe bile sürekli aynı kıyafeti giymesi (kıyafeti de büyüyor), her gün aynı şeyleri yiyorlar… gibi. Bu anlamda zaten doyurucu şekilde etki ederken bir de dine hafifen dokundurmalar da yok değil. Tom ‘’+Burası bizim cehennemimiz’’ diyor. Yani; ‘’Aslında yaşadığımız Dünya bizim için bir cehennem olabilir mi? Aslında yaşadığımız Dünya’da bir başkasının simülasyonu mudur?’’ sorularını alenen sormasa da kaldırımı kaldırıp içine girdiklerinden ardından yaşanan bir gerçeklik çarpışmasında birbirinden farklı anlar görüyor. Hepsi de sözüm ona kendi cehennemini yaşıyor. Bizim cehennemimiz de olduğumuz yer mi? Zaten film bir cevap vermiyor, cevap arıyor.
Daha yazacak onlarca paragraf var bu filmle alakalı, ama artık anlamsal analizi burada bitirmek istiyorum çünkü izleyen arkadaşların başka neler ekleyeceğini merak ediyorum. Sizler neler yakaladınız veya yoruma dayalı kısımları nasıl anlamlandırdınız? Her sinemaseverin izlemesi gereken, alt metinlerle yüzülesi yapımdır ‘’Vivarium’’.
İyi seyirler.