More

    Soul – 2020

    Konusu:  ”Bir ortaokulda müzik öğretmenliği yapan Joe Gardner, bir jazz grubuna katılarak başarılı bir jazz piyanisti olmanın hayalini kuruyordur. Bunun ardından ilk müzisyenlik deneyimini edinir. New York sokaklarında gezinen adam, birdenbire kendini sokak ortasındaki kanalizasyona düşerken bulur. Ancak burası aslında farklı bir dünyaya açılıyordur. Şimdi ise Dünya’ya nasıl geri döneceğini bulması gerekmektedir.”

    IMDb: 8.0

    Yorumum:
    Böylesi güzel bir animasyon izlemek beni çok mutlu etti. Her anlamda kendini aşan, toplumsal normları ve önyargıları eleştiren güçlü hikayesiyle her açıdan etkileyen enfes bir yapımdı. Anlamsal ve hikayenin kendi akışı açıdan net bir biçimde yetişkinlere hitap ediyor olması da yadsınamaz bir özelliği.

    Yorumumun bu kısımdan sonrası spoiler içermese de (Anlatımım için gerekli örneklerde filmin akışına etki etmeyecek derecede spoiler vardır) kısmen anlamsal analiz yaptığım için filmi izledikten sonra okumanızı öneririm.



    Öncelikle hikayenin ”Siyahiler” üzerinden dönmesinin Disney&Pixar ortaklığında animasyon Dünya’sında da ”ırkçılığın” yıkılmak istenmesinin kıvılcımlarıydı. O kültüre şahit olmak ve derinlerine kadar en azından replikleriyle bile girmek sözüm ona kimi ”ırkçılar” için ”önyargıları” yıkılmaya çalışıldığının bir göstergesi.

    Pixar yapımlarında alışık olmadığımız ”Gerçek Dünya” süresi bu projesinde bir hayli uzun ve bunun olmasının sebebi hikayenin gücünün burada alıyor olması. Yaşam ve ölümün arasında geçen sürenin değerini ve ”an” önemini öyle çarpıcı şekilde vurguluyor ki durmadan hem görsellerle hem repliklerle sürekli darbe yiyorsunuz. Animasyonda karakter ”Benim hayatım hiçte güzel değilmiş.” önermesini verirken bunu öldükten sonra anlaması insanın geriye dönüp ”Peki ben?” demesine olanak veriyor. Buna ek olarak ana karakter kendini ve hayatını dışardan görmeye başladığında (Kedi olduğu zamandan sonra) hayatıyla ilgili gerçekleri fark ettiğini görüyoruz. Kendi tutkusu yüzünden çevresini görmezden gelmesi, monotonlaşması ve yaşadığı Dünya’nın ”dolu taraflarını görememesi” gibi gerçeklerin farkına vardığını anlıyoruz. O’nun yerine geçen 22 Gökyüzüne bile bakmaktan keyif alabiliyor kısaca bize; ”Yaşadığınız hayat nasıl olursa olsun güzelleştirecek olan, güzelliğin farkına varan siz olursunuz.” diyor ki bunu 22 Dünya’ya ilk geldiğinde korkudan saklanmasıyla (Çünkü Dünya korkunç; Trafik, sinirli insanlar, beton yapılar…) Gökyüzü güler yüzlü insanları ve hayatın güzel taraflarını gördükten sonra buranın o korkacak bir yer olmadığını anlıyor. Aynen bizim de anlamamız gerektiği gibi.



    Öteki tarafta kapitalizm, varoluş ve standartlaşmayı repliklerin alt metinleriyle eleştirirken gerçek Dünya’ya geldiklerinde de en basit örnekle metroya bindiklerinde de insanların birbirine yabancılaşmasını sert bir biçimde göstererek eleştirdiğini görüyoruz. Yine bu ”Sistemin içinde kaybolma” hâlini öteki tarafta siyah bir canavar ile metaforlaştırmaları da enfes bir anlatımdı.



    Anlamsal olarak o kadar derin işlenmiş ki anlatacak ve yazacak onlarca detay var çünkü Soul bize kendi hayatımızı sorgulamamıza, öncesini ve sonrasını düşünmemize, tutku ve hayallerimizi sorgulayıp onların peşinde giderken kaçırdıklarımıza yani vâr olduğumuz her anı sorgulayıp değerini bilmemize olanak sağlıyor. Okyanustayken okyanusu arayan balık bulunduğu yerin okyanus olduğunu söyleyenlere ”Burası sadece su, ben okyanusu arıyorum.” dedi. Okyanusunuz belki sizin hemen yanınızda ama siz aradığınız şey yüzünden hiç fark etmediniz. En yakınınıza bakın ve değerini en içten bilin.

    İyi seyirler dilerim.

    Son Yazılanlar

    Önceki İçerik
    Sonraki İçerik

    İlgili Seçenekler

    Yorum Yazınız

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz