Konusu: ‘
”Atletik özelliklere sahip olmamasına rağmen Eddie, hayatını tek bir amaca, Olimpik bir sporcu olmaya adar. Eddie kayakla atlamaya başlamadan önce bir çok spor dalında şansını dener. 1984 Kış Olimpiyatları’nda İngiliz takımına giremez ve dalını kayakla atlama olarak değiştirir. İnatçı ve karizmatik koçunun yardımı ile 1988 Calgary Kış Olimpiyatlarında bir imkansızı başararak dünya çapında spor tutkunlarının kalbini kazanmayı başarır..”
IMDb: 7.3
Yorumum:
Öncelikle böyle hikayenin gerçek olması insanı hem sevindiriyor hemde motive ediyor.
Biyografi filmlerini çok seven bir izleyici olarak zor beğenirim ama Eddie The Eagle benden tam not almayı başarıyor. Hikayesinin naifliği, akıcılığı, anlatmak istedikleri o kadar ”herkesten” ve ulaşılabilirdi ki izlerken dönüp hayatınıza bakıp ”Şu hobim/işim/planım için daha çok çaba sarf etmeliydim.” dedirtebiliyor. Spor-Biyografi izlerken de bunu aramaz mıyız? ”Mücadelenin ne denli güçlü verilebileceğini.”
Film bize anlatmak istediğini replikleriyle zaten belli etmekten ziyade direkt söylese de bunu göstermekten de geri durmuyor. Eddie karakterinin hayallerinin peşinden herkes ve her şeye rağmen koşması denemeden veya en ufak tökezlemede ”vazgeçenlerin” düşüncelerine bıçak gibi iniyor. Her düşüp kalkışında bir darbe daha bir daha… işte bu yüzden böylesi keyifli, böylesi sıcacık bir film çıkmış.
Herkesin kendinden katabileceği bir başarı öyküsü olduğu için. Öyküsünün yanı sıra bu başarıyı inanılmaz derecede destekleyen elbette Taron Egerton’un mükemmel oyunculuğu. Karakteri öyle bir taşımış ki ”Daha iyisi olabilir miydi?” sorusuna bile izin vermiyor. Hugh Jackman ise filmi şahlandıracak derecede oynamamış hatta Jackman’ın oyunculuğunu bilerek parlatılmadığını bu sayede Taron’un çok daha iyi gözükeceğini düşünülmüş olabilir ki bence öyle de olmuş.
Çok keyifli zaman geçirdiğim izlemesi de detayları okuması da keyifli bir filmdi.
Ailenizle birlikte rahatlıkla izleyebilirsiniz, iyi seyirler dilerim.
